Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çileli Şuşanik
“Azize Şuşanik’in şehadet yolundaki çilesi, Ocak ayında, ayın sekizinde ve Çarşamba günü başlamıştı. İkinci kez çile çekmeye başladığı zaman ise, Paskalya bayramından sonraki Çarşamba günüydü. Bir sonraki çilesi, 19 Mayıs’ta başladı ve ölümü de 17 Ekim’de, sevgili şehit azizler (Suriye’de 3. yy’da yaşamış Ortodoks kilisesince şehit sayılan iki kardeş) “Kosmas ve Damian’ı Anma Günü” gerçekleşti. Perşembe gününü ‘Aziz Şuşanik’i Anma,’ sonsuza kadar yüceltilmesi gereken Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u Yüceltme Günü ilan ettik.”
Kötü anlar bunlar ve geçecek. Sadece geçmesini bekle. Daha sonra yaşamaya devam edersin. Tekrar insan olabilirsin. Yavaş. Daha yavaş. Sakin. Diyordum kendime.
Reklam
Oysa Nietzsche’nin şu ünlü savı var: Eğer evren sınırlı sayıda atomdan oluşuyor ve sonsuz bir zamana sahipse -ki öyle- o halde bizi biz yapan bu durum bir gün gelecek ve yeniden tekrarlanacak. En azından öyle bir olasılık var: Tüm atomlar bir kez daha aynı şekilde dizilecek ve biz bir kez daha aynı annenin karnından doğacağı, büyüyeceğiz, yaşayacağız ve bu, sonsuza dek döngüler halinde devam edecek. Olamaz mı?
İstanbul tişörtümde geniş bir yırtık vardı ve göğüsüm boydan boya kanıyor, biber gibi yanıyordu. Ama içimden gülmek geliyordu. Adrenalin acıyı hissetmemi engelliyordu belli ki. İşin sırrını öğrenmiştim. Adrenalin.
Şu anda hiçbir şeyden etkilenmeyen biriyim. Sanki ruhum bedenimden ayrılmış, birkaç metre öteden olup bitenleri izliyor sakince. Bu, aslında benim gibi bir inançsıza yakışmayan bir düşünce. Ruh diye bir şeyin varlığına inanıyor olsaydım, ruhumun bedenimi özlediğini söyleyebilirdim. Oysa yok böyle bir şey. Zavallı maddeci madde. Maddenin ağzını kolonyalı mendille sildim.
Zaman her şeyi değiştirirdi. Çoğunu rezil etti, çok azına bilgelik bahşetti. Artık o şiirleri okumuyorum.
Reklam
Aniden, görünmez bir ırmağın akışında kaybolup gidecekmiş gibi sımsıkı tutunurdu bana. Tenine değen her yerim alev alev yanardı. Gideceği, kaybolacağı başından belliydi aslında.
Yüksek tavanlar insanı doğrudan çocukluğuna götürüyor olmalıydı. İnsanın yerden bitme olduğu dönemlerdeki algısını çağrıştıran bir tarafı vardı bunun.
Konuşulanları dikkatle dinliyormuş gibi yapmaya başladığımı farkedince canım sıkıldı. İnsanlara beklediklerini vermekten vazgeçmeliydim. Nasılsam öyle davranmalıydım. Başkalarına göre davranmaya başladığım anda hayatla bağımın inceldiğini, yaşanan anın derinliğinin kaybolup iki boyutlu bir hal aldığını hissediyorum.
Bir fotoğrafın içinde donup kalsaydık beraber. Bu ağaçlar, bu toprak, bu hava, bu sessizlik ve tüm bunların ortasında okumakta olduğu kitaba dalıp gitmiş ben.
353 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.